Siyasi iletişimde özellikle kullandığımız bir kavramdır; Bandwagon. Bireylerin belli bir grupta, bireysel karar almak yerine gruba uygun karar vermesi ve bu süreçte kendi varlığını göz ardı ederek kararlarını başkalarına göre alması olarak karşımıza çıkar. İnsan beyni; düşünme, muhakeme yapma ve karar verme süreçlerinde kusursuz bir kapasite ve donanıma sahiptir. Peki ama neden birey olarak kendi kararlarımızı hür’ce veremiyoruz ? Hem de ayağımıza prangalar takılmamışken. Cevabı basit bir o kadar da zor; korku. Dışlanma korkusu, yalnızlık, sorumluluktan kaçınma olarak derinden kendini hissettirmekte ve bireyin tüm bilişsel süreçlerini ele geçirmektedir. Bir de bu korkulara ek olarak kabul görme kaygısı da eklenince ipin ucu “ben” olma yolunda iyice kaçmaktadır.
Seçim süreçlerini düşünelim; genel, yerel, ilçe… Bireysel kararlarımızı ne kadar “ben” effecti ile uygulayarak oy kullanabiliyoruz ? Mührü basan kişi biz miyiz yoksa korkularımız mı ? Bilişsel eğilim kavramı; doğru karara ulaştıracak yoldan sapma tanımı ile bu sürecin önemli noktasını gözler önüne seriyor. Muhakeme yeteneğimiz oy verme kabinininde kitleniyor ve biz artık başkalaşıyoruz. Aday, zalimlik kategorisinde başarılı da olsa ve biz bunun bilincinde de olsak mühür o adayın isminin üzerine silinmemek üzere kazınıyor. Hissettiğimiz tüm korkuları zaten hissederken yaşamıyor muyuz? Daha ne kadar derinden yaşayabiliriz ? Buna ek olarak korkularımızı özgüven eksikliği sarmalıyor. Bu sarmalın bir yanı yitirilen özgüven diğer yanı düşüşe geçen benlik saygısı. Kendimize güveni ve atfettiğimiz olumlu, saygın tutumları da yitirmişken elde kalan nedir ? Mührü bastığımızda elimize bulaşan mürekkep mi? Sahiciliğini yitirmiş veyahut hiç sahici olamamış ilişkiler içinde kabul görmek mi? Yoksa kocaman bir hiç mi ?
1848 yılı ABD Başkanlığı seçimlerinde Zachary Taylor bir seçim kampanyası başlattı. Bu kampanyada popüler bir performans palyaçosu, Taylor’un ekibine dahil olmuştu. Bando arabası ve etkili, coşkulu müziklerle turlara çıkan bu palyaçonun sloganı “ Bandoya katıl” idi. Binlerce insanın dikkati artık bu kampanyadaydı. Siyasete ilgisi olmayan vatandaşlar bile bandonun hatrına konvoyun peşine takılmış ve yolun sonunda Taylor’un seçim konuşmasını dinlerken bulmuşlardı kendilerini. Etkili seçim kampanyası ile birlikte bireylerin bir konvoyun peşine dahil olması o günden itibaren “Bandwagon Effect” olarak geçti tarihe.
Demem şudur ki; kabul görme ve saygın olduğumuzu zannetme sürecinde “Kral Çıplak” diye haykırmayı ne zaman normal kabul edeceğiz ? Yoksa izole olmaktan kaçınmaya devam mı edeceğiz ? Karar sizin (!).